STOKHOLM CENTER FOR FREEDOM (SCF), DARBENİN KONTROLLU RTE DARBESİ OLDUğUNU AÇIKLADI
15 Temmuz 2016 tarihinde ülkemizde trajikomik bir darbe girişimi yaşanmıştı. Aradan geçen bir yılda, bu darbe girişimini çözmek yerine, “destan yazıldı” tanımlaması yapıldı. Bu tanımlama ile adına “destan” denilen darbe girişimi, hazırlanışıyla, uygulamasıyla, sonuçları ve sonuçsuzluklarıyla akıllara durgunluk vermiş ve aslında daha başlamadan sona ermişti.
15 Temmuz 2016 tarihinde ülkemizde trajikomik bir darbe girişimi yaşanmıştı. Aradan geçen bir yılda, bu darbe girişimini çözmek yerine, “destan yazıldı” tanımlaması yapıldı. Bu tanımlama ile adına “destan” denilen darbe girişimi, hazırlanışıyla, uygulamasıyla, sonuçları ve sonuçsuzluklarıyla akıllara durgunluk vermiş ve aslında daha başlamadan sona ermişti.
15 Temmuz
denilince linç edilen Mehmetçikler, ölmüş askerlerimizin tekmelenmesi, başı
kesilen askerimiz gibi insanlık dışı eylemler akla gelmektedir. Bunların
yanında dayak atılan birçok general ve amiralin ilk sorgu videolarının sosyal
medyaya servis edilmesi, bilinçli bir şekilde Türk ordusunun aşağılanmasıdır.
Zaten bu darbe askeri darbe değil, askere darbedir.
Bu darbe
girişimi ortamını hazırlayan siyasi iktidar, “kandırıldık” diyerek işin içinden
sıyrılmak istemektedir. Siyasi iktidar, bu olayı kendi lehine çevirmiş,
Olağanüstü Hal (OHAL) ilan ederek, Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) çıkartmaya
başlamış, özgürlükleri, demokrasiyi, insan haklarını askıya almış ve ülkemizi
tam anlamıyla ileri faşizmle yönetmeye başlamıştır. Bunun doğal sonucu olarak
cadı avı da başlatılmıştır. Birçok suçsuz insanın Fethullah Gülen ile
ilişkileri olduğu gerekçe gösterilerek, kurumlarıyla ilişkileri kesilmiş ve
temel insan haklarından yoksun bırakılmıştır. Ancak Fethullah Gülen ile
ilişkisi olanlara ve siyasilere geçen bir yıl içinde dokunulmamıştır.
TBMM’nde
siyasi iktidarın çoğunlukta olduğu ‘15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma
Komisyonu’ kurulmuş, ama en önemli kişilerin dinlenmesine gerek duyulmaksızın,
sıradan bir rapor hazırlanarak, olay sulandırılmaya çalışılmıştır. 15 Temmuz
darbe girişiminin üzerinden bir yıl geçmesine karşın olayın odak noktası olan
siyasi ayağı hala açığa çıkarılamadığı gibi, sürekli hedef saptırılması da,
toplumda asıl suçluların korunmaya çalışıldığı şüphesiyle birlikte büyük soru
işaretleri oluşturmaktadır.
29 Ekim
2016 tarihinde Cumhuriyet Bayramı’nın kutlanacağı gün, resmi gazetede
yayımlanan yasa değişikliği ile 15 Temmuz günü, “Demokrasi ve Milli Birlik
Günü” adıyla genel tatil olarak kabul edilmiştir. Bu darbe girişiminin yıl
dönümü için hazırlanan afişlerde Türk askeri küçük düşürülmekte,
güvenilirlikleri yok edilmekte ve onurları ayaklar altına alınmaktadır. İşin
özü zaten bu darbe askere karşı yapılmıştır ve asker tasfiye edilmektedir.
Kendi gelecekleri için Türk ordusundan rahatsız olanlar, yeni bir ordu kurmak
için düğmeye basmışlardır. Üstelik yapılan bu afişlerde Türk bayrağının içine
15 sayısı eklenerek logolaştırılması, anayasal bir suç oluşturmaktadır. Bu
açıkça yeni bir bayrak ile, devletin yeniden tanımlanmak istenmesi girişimidir.
Bunu yapanlar 15 Temmuz kutlamalarında da ölçüyü iyice kaçırmış ve devlet
ciddiyeti ile insan onuruyla bağdaşmayan sözler söylemişlerdir.
Aslında bu
darbe girişiminin başarısız olduğu söylenemez. Çünkü Ege adaları Yunanistan’ın
askeri üsleri durumuna getirilmiştir, Kıbrıs elimizden kaçmak üzeredir, 25
Eylül 2017 tarihinde yapılacak halk oylamasıyla Barzani bağımsızlık ilan etmek
istemektedir, terör azmış ve sürekli can almaktadır, askeri okullar ve askeri
sağlık kuruluşları kapatılarak, ordumuz bitirilmek istenmektedir, askerlerimiz
sürekli zehirlenmektedir, Atatürkçü ve demokrat kadrolar tasfiye edilmektedir,
yasalar çiğnenmekte, hukuk yerlerde sürünmekte ve keyfi bir yönetim
sürdürülmektedir. 16 Nisan 2017 tarihinde olağan üstü koşullarda yapılan halk
oylaması ile, büyük bir yolsuzluğa imza atılmış ve rejim değiştirilmiştir.
Çünkü yapılan anayasa değişiklikleriyle cumhuriyetin niteliklerinin içi boşaltılmıştır.
Bütün bunlar yaşanırken bu darbe girişimi için başarısız demek de olanaksızdır.
Ülkemizi
cemaatçiliğin kucağına taşıyıp, ortaçağ karanlığına itenler, 15 Temmuz’u bir
destan olarak gösterme çabasındalar. “Ne istediler de vermedik” ya da
“aldatıldık” söylemleri üzerine destan kurgulamak, toplumu kandırmaktır,
aldatmaktır. Destan, emperyalizme geçit vermeyen Çanakkale’dir; destan,
emperyalizmi dize getiren Ulusal Kurtuluş Savaşı’dır
15 Temmuz,
demokratik ve laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin
istila edilmesidir. Ülkemizi 15 Temmuz Fethullahçı darbe girişimine getiren
asıl sorumlu ve suçlu, siyasi iktidarın kendisidir. Olayın üzerinden bir yıl
geçmiş ama henüz ortada somut kanıtlar yoktur, TBMM’nde kurulan komisyona Genel
Kurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı gelmemiştir. Böyle bir durumda şüpheler iyice
yoğunlaşmaktadır ancak siyasi iktidar, bu olayın kendilerine dokunmasını
önlemek için bir destan yaratmak havasında ve keyfiyetindedir. Fakat ne
yapılırsa yapılsın, güneşin balçıkla sıvanmadığı eninde sonunda ortaya
çıkacaktır.
15 yıldır
ortalarda gözükmeyen, etliye sütlüye karışmadan kendi işine bakan
eski
Başbakan Tansu Çiller, birdenbire 15 Temmuz törenlerinde zuhur etti.
Hem de
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yanı
başında.
İster
istemez duygulandık, hem de şaşırdık.
Demek ki
bayan Çiller’de büyük bir demokrasi aşkı varmış, biz görememişiz.
O’nu hem
İstanbul’daki törenlerde, hem de Ankara’da gece yarısından sonra
eski
Meclis’ten yeni Meclise kadar gidilen toplu yürüyüşte
Cumhurbaşkanımızın
yanı başında gördük..
“Dostlar
alışverişte görsün” kabilinden bir katılım gibi gelmedi.
Acaba işin
içinde bizim kestiremediğimiz bir iş mi vardı?
Nedense bayan
Çiller’in kendi çıkarları dışındaki samimiyetine bu toplum
pek
inanmadı.
Düğrusunu
isterseniz,eski bir DYP’li olark biz de inanmadık.
Birçok
konuda bizi de hayal kırıklığına uğrattı.
Meselâ
Amerika’daki mal varlığını Türkiye’ye getireceğine dair söz
vermişti,
yapmadı.
Kuşadası’ndaki
çiftliğin kendisine ait değil, Suna Pelister isimli aile
dostuna
ait olduğu söylemine bizi iki yıl inandırmıştı, sonunda itiraf etti
ki çiftlik
kendisine aitmiş.
Başbakanlığı
döneminde o da kandırılmıştı.
Hem de
Selçuk Parsadan adlı bir dolandırıcı tarafından.
Örtülü
ödenek parasından bir hayli ödeme yapılmıştı o dolandırıcıya.
Dolandırıcı
rahmetli oldu ama, hikâyesi halâ zihinlerde.
Kartvizitkinde
“ekonomi profesörü” yazıyor yazmasına da, Türkiye iki büyük
krizi
O’nun başbakanlığı döneminde yaşadı.
Şu onbeş
yıl içerisinde Türkiye’de neler olmadı ki.
Biz de
“bir cesur başbakanımız vardı, acep nerelerde” diye sorar dururduk.
Sanki bu
memlekette Başbakanlık yapmamış da, sıradan vatandaş gibi susup
kaldı.
Belli ki,
cesaretini 15 Temmuz’un yıldönümünde toplayabilmiş.
Sabahattin
Önkibar’ın yazısından öğreniyoruz ki, İstanbul’da 170 dönümlük
arsasına
ruhsat almış, Boğaz’ın en güzel yerinde oğlu Mert’le birlikte 80
adet villa
yaptırıyormuş.
Yani,
cesur başbakanımız inşaatçılığa soyunmuş.
Oğlu da bu
konuda iddialı imiş.
Daha
belediye ile çok işleri olurmuş.
Her ne
ise, biz sonki resmine bakalım.
Bu resim
akla şöyle bir soruyu getiriyor:
Demek ki
sayın Erdoğan Bahçeli’den ümidine kesmiş, Akşener hareketine karşı
O’nun eski
Başbakananını siyasi müttefik olarak seçmiş.
Siyaseti
çok iyi okuyan sayın Erdoğan böyle düşünüyorsa uyaralım; çok
yanlış.
Zira,
geçen onbeş yılda köprülerin altından çok sular aktı.
Çiller,
artık gardı düşmüş bir politikacıdır.
Bahçeli
yüzde iki ancak alabilecekse, Çiller’in oy oranı (hadi torpil
yapalım),
üç, ya da dört olur.
Ondan
ötesine geçmez.
Demek ki
Akşener’in estirdiği rüzgârı Çiller kesemez.
O, artık
gardı düşmüş bir politikacıdır.
Belki
ileride çok iyi bir inşaatçı olabilir, o kadar.
Dememiz o
ki, bu Akşener meselesine fazla kafa yormamak lâzım.
Rüzgârı
güçlü esiyor. Kendi haline bırakılması daha iyidir.
O’na
yapılacak her müdahale, her hesap ters teper, rüzgârının hızını ve
şiddetini
artırır.
Yani,
Çiller’den iyi bir müttefik çıkmaz.YENİ MüTTEFİK
15 Temmuz ve sonrası yaşanan acıların kaynağı bu AKP-Cemaat
koalisyonudur. Şimdi ortaklardan biri olan AKEPE, darbe girişimini iktidarını
güç kullanarak sürdürmenin ve ilerici muhalefeti sindirmenin aracı kılma
uğraşında
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder