12 Şubat 2012 Pazar

KÖY ENSTİTÜLERİ ,ÜRETEN ama DİNDAR DEYİP MUNAFIK YETİŞTİRMİYORDU:

KÖY ENSTİTÜLERİ, ÖĞRETMENİN VE ÖĞRENCİNİN "FORMATLANMADIĞI", BENZERSİZ, ÖZGÜR EĞİTİM VE KÜLTÜR KURUMLARIDIR!

"...Köy Enstitüleri ilkesi, bu pratik ilke tamamıyla bizimdir. Taklit değildir. Türkçe buluştur. Benzersizdir. Çünkü millet sevgisi gibi bir kaynaktan ilhamını almıştır. Pedagoji kitapları yazmaz, klasik pedagoji bilmez. Imam hatipliler Bilmezler, çünkü bir eğitim kuramı değil, ulusal bir kalkınmanın temel ilkesidir ve onun gerçekleşmesi, hayata geçmesi atılımıdır"
Hasan-Ali YÜCEL

Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın 6 Şubat 2012 günü eğitimle ilgili bir konuşmasında Köy Enstitüleri'nden söz ederken, öğretmenin ve öğrencinin formatlandığı okullar olarak tanımlama yapmış olması, yanlış bilgilenmeden kaynaklanmış olmalıdır. Köy Enstitüleri'ni hiçbir önyargı taşımayan bir bakış açısıyla ele alan yerli ve yabancı tüm bilim insanları aynı görüşte birleşmişlerdir: "Köy Enstitüleri, Türkiye'ye özgü, özgür ve üretime yönelik eğitim veren, halk kültürü ile kaynaşmış kurumlardı". Enstitüler, Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın söz ettiği gibi, formatlanmış Papaganlaşmış ve maymunlaşmış munafık kuşaklar yetiştiren okullar olsaydı, zamanın CHP'si, Demokrat Parti ile enstitülerin kapatılması için yarışmayacaktı.
Köy Enstitüleri, Avrupa'da faşizmin egemen olduğu bir dönemde yoksul halk çocuklarının cinsiyet ayrımına tabii tutulmadan çarıklı ayaklarıyla, zembil sepetleriyle, trenlere, kamyon kasalarına binerek, uygarlığa, kültüre, sanata, demokratik eğitime, özgür insan olma, birey olma yürüyüşüne katıldıkları onurlu yolculuğun adıdır. Köy Enstitüleri, öğrencilere hayatın gerçek sorunlarını çözme becerisi kazandırarak eğitim süreçlerini hiç olmadığı kadar işlevsel hale getiren bir imece kurumu, bir uygarlık tasarımıdır. Diğer bir deyişle de Köy Enstitüleri %80'i köylerde yaşayan ve okuma-yazma bilmeyen geniş bir kırsal nüfusun olduğu dönemde köyün bilgiyle, okulla, öğretmenle, sanatla, kültürle tanışmasının penceresini açan eğitim kurumlarıydı. Köyün içten canlandırılmasını, köyün kendi çocuklarıyla başaran, Anadolu'nun yoksul kitlelerini içine alan, Anadolu halk kültürü ile evrensel değerleri buluşturan toplumsal projenin adıydı. İş okulu, kültür okulu, müzik okulu, spor okulu, toplum merkezli okul olarak Köy Enstitüleri bir eğitim cennetiydi, eğitim ve kültürün en özgür olduğu eğitim alanlarıydı. Köy Enstitülüler çalışkanlıkları, yurtseverlikleri, demokratik öğretmen hareketine, öğretmenlik meslek onuruna kattıkları değer ile eğitim kahramanı olarak köylerde, Anadolu'da ışık saçmışlardır.
Öğrencinin ve öğretmenin formatlanmadığı tek eğitim kurumu olan Köy Enstitüleri kapatılmalarının 58. yılında da aşılamayan, günümüze ışık olmaya, yankılanmaya, esin kaynağı olmaya devam eden eğitim-kültür kurumları olarak bilinmelidir. En kısa zamanda bu yanlış bilgilenmenin düzeltileceğini umuyoruz. Köy Enstitülüler mezun oldukları tarihten başlayarak, neredeyse yetmiş yıldır çeşitli haksız saldırılara uğramıştır. Eğitim tarihimizin özgün kurumu Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmen, sağlıkçı ve eğitmenlerimizin ülkemiz eğitim ve kültür tarihine kattığı değerin günümüzde hak ettiği saygınlıkla anılmasını beklemek, en doğal yurttaşlık hakkımızdır.
Kamuoyuna saygıyla duyururuz.

Dr.Engin Tonguç, Mehmet Başaran, Adnan Binyazar, Prof.Dr. Yakup Kepenek, Halise-Talip Apaydın, Naciye-Mahmut Makal, Nafize-İsa Öztürk, Osman Şahin, Pakize Türkoğlu, Mustafa Gazalcı, Dr.Niyazi Altunya ,Perihan Akçam, Aylin Özmenek, Varlık Özmenek, Dr.Alper Akçam, Prof. Dr.Kemal Kocabaş, Yard.Doç.Dr. Güzel, Yücel, Yard.Doç.Dr.Nilsen Gökçen, Rıfat Güler, Prof.Dr.Zeki Arıkan, Tuğrul Keskin, Mehmet Ali Çalkaya, Prof.Dr.Nevzat Kavcar, Öner Yağcı, Hüseyin Altunya, Gökhan Bal, Prof.Dr.Ayfer Kocabaş, Doç.Dr.Firdevs Gümüşoğlu, Fügen Çetiner, Bülent Çetiner, Nedim Şahhüseyinoğlu, Mustafa Özdemir, Hidayet Karakuş, Hakkı Karadeniz, Halil Vural, Kemal Yalçın, , Yusuf Balaban, Sabri Kurt, Mevlüt Kaplan, Prof.Dr.Oğuz Makal, Zübeyit Çelik, Doç.Dr.Firdevs Gümüşoğlu, Prof.Dr.Seçkin Dindar, Prof.Dr.Songül Sallan Gül, Prof.Dr.Hüseyin Gül, Dr.Mithat Vural, Dr.Taner Kerimoğlu, Mualla Orman, Yavuz Ali Sakarya, Yusuf Büyükçoban, Dursun Tuncer, Nihat Öztürk, Çetin Özçelik, Çetin Ardıç, Abdulkadir Bozacı, İzzet Tuncer, ŞakirHepiyiler, Yavuz Anaç, Selma Altınören, Hülya Şahin, Mesut Ersezer, Hacı Angı, Hüseyin Bozdağ,Pelin Bektaş, Serdar Erkan,Yücel Güngör, İsmail Önel, Işıl Soğukpınar, Mehmet Hekim,Naci Duygulu, Özer Gavcar, Gülabi Özcan, Ragıp Özcan, Hasan Gürhan, Tuğrul Yılmaz, Ali Uysal, Mehmet Babacan, Mstafa Yalçın, Dr. Sami Gökmen, Günsel Solak, Yüksel Özdemir, Nedim Menekşe, Osman Balta, Cengiz Akçay, Mehmet Yılmaz, Emin Öztürk, Cengiz Karadağ, Nadir Gezer, Zeki Baştürk, İsmail Ertan, İbrahim Arda, Hüsniye Özgür, Prof.Dr.Gülay Nurlu, Mustafa Sanlı, İbrahim Türker,Asaf Aktan, Süleyman Koyuncu, Özdemir Şarman, Mustafa Kaplan,Kadriye Yılmaz, Ramazan Yılmaz, Lale Turgut,

TAYYIBUS TAKIYYANUS'a YOL GORUNDU,USTA...

Sayın BOŞBAKAN TAYYIBUS KAVALCIYUS,
Bilgisizdiniz ama bilginizden milyon kere büyük güç istediniz. Yoksuldunuz ama Karun olmak istediniz. Aslında gürcü kıptisi Pontusluyken,Müslüman’ım dediniz ama ABD konsolosunun dediği gibi Allah’a hiç güvenmediniz. Güvenmediğiniz için kendi ülkenizde(!) işgal komutanı gibi koruma ordusuyla gezdiniz.

Dinin içine eden İmam Hatiplerden birinde okuduğunuz için hitabet kısmından mezun olup, hakikat kısmından görünen oki kaytardınız.

İlla baş olacaktınız, oldunuz da… Ama sadece sizi alkışlayanları kucaklarken, çoğunluğu (ne kadar biz çoğunluğuz deseniz de hülle ile bile %55 %45 ‘den büyüktür) düşman görüp karşınıza aldınız.

Bu deli hırs 70 milyon insana 9 yıldır bir delinin günlüğünü okutuyor. Başkentte düdükle başlattığınız deli tranvayına; liboşu, ırkçısı, hırsızı, ajanı, devletle kan davası olanı, kincileri, haçı koynunda gezeni, yobazları, Yezitleri, kiralık servisleri, biraz da saf olanları atladı. Sandınız ki bunlarla hedefe varılır.

Yargıyı ehilleştirip yolunuzu otoban yaptınız.
Çoluk çocuk var, hız kesici kullanın. Geçtiğiniz yollarda stratejik alanlar var, dikkat edin diyenleri demir dağın ardına hapsettiniz. Türk Hakanları ile problemi olan Çin prenslerinin varisi gibiydiniz.

Karunlaştıkça Firavunların kitabını yazdınız. Önünüzde eğilen putperestlere kanıp kendinizi ÖLÜMSÜZ sandınız.

Oysa yolundan gittiklerinizden biri bir sineğe teslim olmuştu, unuttunuz.
Tur dağı yerine Pentagon’a çıktınız. Hira dağı yerine Beyaz Saraya…
Karanlık güçler rehberiniz oldu. Dine, peygamberlere, kutsal kitaplara, meleklere düşman olanlarsa müttefikiniz…

Şimdi şeytan elinizden tuttu, cehennemi gösteriyor usta.

Size insan olmayı hatırlatan insanları bertaraf etmeseydiniz, trafik ışıklarını kaldırıp 7 vitesle gitmeseydiniz, trafik ışıkları koyan her eli kesmeseydiniz, böyle cehenneme toslamazdınız usta.

Şimdi büyütüp ülkeye saldığınız kara sinekler vızıldıyor. Beyninizi kemirmek için büyük bir iştahla etrafınızda uçuşuyor usta.

Bak usta, cennet de, cehennem de önce dünyada kurulur. Sen sadece kendi cehennemini kurmadın, 70 milyona da cehennem hazırladın usta.

Ne ölene saygın vardı, ne diriye. Doğruya düşmandın, yalana dost.

O yalan saltanat sallanıyor şimdi, sisler dağılıyor usta? Kırk Haramiler paylaşım savaşında. Gül+Haç kardeşliği karşına geçmiş parmak sallıyor usta.
Dostu düşman bellediğin için gideceğin yer de kalmadı.
Gördüğün yer yolun sonudur usta.

“Gel gel“ diye davet edilen yer; İran ve Suriye üzerinden açılan cehennem çukurudur usta.
Ve usta cehennem ateşi yüzünü yaladıkça canına okuduğu cerrahların önüne yatıyor.
Cerrahlar bağırsaklarınızı kesmek yerine beyninizdeki o problemli noktayı alsalardı, belki daha çabuk iyileşirdiniz usta.
Çünkü beyindeki hazımsızlık sindirim organlarını vurur önce. Beyin iyileşmeden beden iyileşmez usta.
Şimdi size yeni bir şarkı lazım; "9 yıldır yediğim hurmalar..." nakaratıyla başlayan...
Ateş yaklaştıkça, sinekler vızıldadıkça, ölümsüz olmadığını görmeye başladı usta.
Yolun sonu görünüyor. Cehennem ateşi yüzünü yalıyor.
7 uçak bütün sülaleyi taşımaya yeter mi usta?
SAHİ; YOLCULUK NEREYE?
zahide@zahideucar.com